Ziba ve Muhammed çiftinin acı öyküsü!..

İran''da 22 yaşındaki genç kız Mahsa Amini''nin zorunlu başörtüsü yasalarını uygulayan ahlak polisi (İrşad Devriyesi) tarafından gözaltına alınmasının ardından ölmesiyle ilgili protestolar 80''den fazla kent ve kasabaya yayıldı. Protestolarda en az 17 kişinin hayatını kaybettiği aktarılırken, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi (Seyyid İbrahim Reisülsedati), "Mahsa Amini''nin ölümü olayının soruşturulması gerektiğini" söyledi.

Resmi devlet televizyonu İran İslam Cumhuriyeti Ses ve Görüntü Kurumu (İRNA)''nda yer alan açıklamalara göre protestolarda ölenlerin sayısı 17''ye yükseldi; ölenler arasında üç güvenlik görevlisinin de olduğu bildirildi. Güvenlik güçlerinin, başörtülerini yakıp, saçlarını kazıyan; "Kahrolsun molla rejimi!..., ékız kardeşimi öldüreni ben de öldürürüm!..." sloganı atan protestoculara açtığı ateş sonucu hayatını kaybedenlerden birinin 16 yaşındaki bir erkek olduğu belirtildi. Ancak protestolarda ölenlerin sayısının 17''den çok daha fazla olduğu söyleniyor.

İran''da Mahsa Amini''nin ölümü ne ilk, ne de son görünüyor. Yakın tarihte yaşanana Ziba''nın öyküsü Mahsa Amini''nin olayından daha da hazin. Gelin birlikte bu olayı hatılayalım:

Ziba, güzel genç bir kızdı. Muhammed ise yakışıklı bir delikanlı. İkisi de Tahran Üniverstesi''nde okuyordu. Birbirini, görüp beğendiler. Tanışıp, evliliğe adım attılar. Sonunda nikah masasında; "Hastalıkta ve sağlıkta, iyi günde ve kötü günde, yoksullukta ve bollukta, ölüm bizi ayırana kadar senin yanında olacağıma  yemin ederim" diyerek imzayı bastılar.    

Okullar bitmişti. Muhammed, sığır ticareti ile uğraşıyor, Ziba ise bir özel hastanede hemşirelik yapıyordu. Bir aylık evli çift, balayına çıkma planları yaptı. Muhammed, işi konusunda acil olanları yerine getirerek 15 günlük bir balayı programı hazırladı. Ziba da çalıştığı hastaneden gerekli izni aldı. 

Genç çift özel otomobilleriyle balaylarını geçirecekleri Benderabbas şehrine doğru yola çıktılar. Yaklaşık 600 kilometre yol gittiler. Vardıkları yerde İran Devrim Muhafızları (Pasdarlar) karayolu üzerinde otomobilleri durdurarak kimlik kontrolü yapıyorlardı. Ziba ile Muhammed''in otomobilini de durdurdular. Ziba''dan evlilik cüzdanı istendi. Ziba çantasını karıştırdı, valizlerine bakındı. Ne yazık ki evlilik cüzdanını balayı heyecanıyla yanına almayı unutmuştu.

Muhammed yeni evli olduklarını ve balayını gittiklerini anlatmaya çalıştı. Fakat Humeyni rejimini devrim kuralları kesindi. Evlilik cüzdanı olmayan veya birinci dereceden akrabası olduğunu belgeleyemeyen kadın,  bir erkeğin yanında, hele hele bir otomobilde yalnız bulunuyorsa kesin fahişedir.

Ziba ile Muhammed evli olduklarına dair yeminler etti. Yalvarıp - yakardılar; ama nafile. Ziba, karakola götürülüp fahişelik suçundan mahkemeye çıkartılacaktı. Bunun da cezası idamdı!... Muhammed, evlerinin 600km uzakta olduğunu izin verilirse karısıyla gidip evlilik cüzdanını getireceğini söyledi. Devrim Muhafızları, Ziba''yı bırakmadılar. Muhammed''e "Evlilik cüzdanını getir, kadını götür" dediler.

Muhammed, hızla yola çıktı. Önünde gidiş - dönüş bin 200 kilometrelik yolu vardı. Ancak vakit geçiremezdi, eşinin hayatı söz konusuydu. Bu telaşla hızla girdiği bir virajı lamayarak uçuruma yuvarlandı. Kazadan dört saat sonra, ağır yaralı bulunarak hastaneye kaldırıldı. Yoğun bakımda 15 gün şuursuzca yattı. Kendine geldiğinde karısının ne durumda olduğunu düşünür. Doktorların "Sakın yerinden kımıldama" ikazlarına rağmen hastaneden kaçar. Hemen evine gider. Evlilik cüzdanlarını arar, bulur. Hızla Ziba''yı alıkoyan karakola döner. "Evlilik cüzdanımı işte getirdim. Karımı hemen serbest bırakın" der.

Devrim muhafızlarından buz gibi bir cevap gelir: "Seni bir hafta bekledik. Gelmeyince, kaçtığını düşündük. Kadının fahişe olduğunu kabul ettik ve astık" diyerek, Ziba''nın morgdaki cesedini Muhammed''e verirler.

Evet; eşinin yanında Devrim Muhafızları tarafından gözatına alınan Ziba''ya, evlilik cüzdanı yanında olmadığı için fahişe muamelesi yapılarak idam edilmiştir. Dedik ya; Ziba da Mahsa Amini gibi ne ilkti, ne de son!....  

Bu konularda açıklama yapan İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Başkanı Nazan Moroğlu; kadının sokağa yalnız tek başına çıkabilmesi çok önemli bir özgürlüktür. Bugün Yüce Önderin kurucusu olduğu bu ülkede giyim tarzınız, düşünce yapınız ve inanç yapınız ne olursa olsun bir birey olarak bunun keyfini ve rahatlığını yaşıyorsak bilinmelidir ki bunun tek güvencesi "Laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti" özelliği taşıyan Türkiye Cumhuriyeti Devleti''dir. B konuda verilecek en küçük ödün (hatırlayın sarı öküzün hikayesini) kadınımızı tekrar orta çağ karanlığına itecektir. Laikliğin uygulanmadığı yerde din de özgür değildir. Özgür olmayan din, sadece ezen''e hizmet eder… Anlamsız olur.

İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği Başkanı Nazan Moroğlu, gereken herşeyi söylemiş. Fazla söze ne gerek?

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları