Zengin ve yoksul

Size bugün dünyanın en büyük yazarlarından Rus edebiyatının devi Lev Nikolayeviç Tolstoy''u tanıtmak isityorum. Tolstoy, zengin bir ailenin çocuğu olarak 9 Eylül 1828 günü Rusya''nın Tula şehrindeki Yasnaya Polyana adlı bir konakta doğdu. Çok küçük yaşlarında önce annesini, sonra babasını kaybetti; yakınlarının elinde büyüdü. Çocukluğundan beri gerçekleri incelemeye karşı büyük bir ilgisi vardı. Fransızcasını ilerletti. Voltaire''i ve Jean-Jacques Rousseau''yu okudu, bu iki yazarın kuvvetli etkisinde kaldı. Daha sonraları Yasnaya Polyana''ya dönen Tolstoy, yoksul köylülerin arasına katıldı. İlk eseri olan "Çocukluk"u bu sıralarda yazdı.

Bir süre sonra orduya girdi, Kafkasya''ya gitti. Kafkas halkının yoksulluk dolu yaşayışlarını ele aldığı izlenimlerle ilk gerçekçi hikâyelerini yazdı. 1854''te Kırım Savaşı''na subay olarak katıldı. Sonra da askerlikten ayrılıp Petersburg''a gitti. Bir kısım eserlerini, oldukça sakin geçirdiği o yıllarda yazdı. Yine de içinde, aradığını bulamayan bir ruh çalkalanıyordu. Batı Avrupa ülkelerinde uzun bir gezintiye çıktı. Almanya, Fransa ve İsviçre''yi dolaştı. Rusya''ya dönüşünde yine konağı Yasnaya Polyana''ya yerleşti. Asalet unvanlarından, lüksten sıkılıyordu. Tolstoy, köyünde bir okul yaptıdı. Bu okul, öğrenim ve eğitim bakımından yepyeni bir kurumdu. Huzura kavuştuğuna kanaat getirdikten sonra, 1862 yılında evlendi.

Tolstoy evlendiğinde karısı Sophie Behrs 18 yaşındaydı ve aralarında 16 yaş fark vardı. Bu evlilik, onun düzenli bir hayat özlemini giderecekti. Bu evlilikten 13 çocukları oldu. Bu çocuklardan 3''ü bebekken, biri 5, diğeri de henüz 7 yaşlarındayken öldü. Eserlerinden en kuvvetli iki romanı olan "Savaş ve Barış" ile "Anna Karenina"yı bu dönemde yazdı. Tolstoy''un karısı, eserlerini yazmasında en büyük yardımcısıydı. Hatta Savaş ve Barış''ın düzeltmelerini 12 kez yaptı.

Aradan bir süre geçince yeniden, bu sefer eskilerden daha şiddetli bir moral çöküntüsüne uğradı. Geniş halk yığınlarının, özellikle Rus köylüsünün yoksul, perişan durumu onu çok üzüyordu. Bütün servetini köylülere dağıttı. Artık her haliyle onlar gibi yaşıyordu. Kaba saba giyiniyor, giydiği her elbiseyi kendisi dikiyordu. Değişmeyen tek tarafı, bıkıp usanmadan yazmasıydı. "Kroyçer Sonat", "Efendi ile Uşak", "Karanlıkların Gücü", "İman nedir", "İnciler", "Kilise ve Devlet", "İtiraflarım" hep bu yılların ürünleriydi.

Eserlerinde insanlığın çeşitli meselelerine değinen Tolstoy''un dünya ölçüsünde bir sanat ve fikir değeri bulunur. Kendi ülkesinin toplumsal siyasal çalkantılarını, halkının yaşayışını büyük bir ustalıkla yansıttı. Gerçekçi edebiyatın en büyük temsilcilerinden olduğu kadar, bir filozof ve bir eğitimci olarak da ün kazandı. Yukarıda sayılanların dışında "Diriliş", "Gençliğim", "Çocukluk", "Hacı Murat", "Ayaklanış", "Sergi Baba", "Tanrı Bizim İçimizdedir", "Kazaklar", "Tesadüf", "İki Süvari" gibi eserleri de yazdı.

Tolstoy, 1910 yılında kış ortasında evini terk edip de hasta düştükten sonra, Astapovo''da bir tren istasyonunda 20 Kasım 1910 günü zatürreden öldü. Polis, cenazesine katılmak isteyenlere ulaşımı sınırlandırmak için çalıştı. Ancak cenazesinde binlerce köylü sokakları doldurdu.

82 yaşında vefat eden Tolstoy birçok kez büyük sıkıntılar yaşadı. Marksizm''den etkilenerek oluşturduğu mülkiyet konusundaki radikal fikirleri nedeniyle bütün servetini köylülere dağıtmıştı. Her haliyle onlar gibi yaşamaya başlaması nedeniyle ailesiyle arası açıldı. Hristiyan anarşizmini geliştirmeye çalıştığı "Tanrının Egemenliği İçinizdedir" kitabıyla yeni bir Hristiyanlık akımı tanımlaması, Ortodoks Kilisesi tarafından aforoz edilmesine sebep oldu. Tolstoy, ömrünün son yıllarını büsbütün derbeder bir şekilde geçirdikten sonra, bir küskünlük sonucunda evini bırakıp yollara düştü. Adeta Astapovo''daki tren istasyonundaki eceline gitti. Ölümüne zatürrenin sebep olduğu açıklandı. Hayatı boyunca yaşamın nasıl bir şey olduğunu anlamaya çalışan Tolstoy, eserlerinde bunu eksiksiz olarak yansıtmayı hedef edindi. Böylece en büyük Rus yazarlarından birisi olarak edebiyat ve dünya tarihindeki yerini aldı.

***

Bir gün insanlardan kaçan, yalnız yaşamayı tercih eden Tolstoy''a "Sürekli yalnız olmaktan bıkmıyor musun?" diye sorarlar.

Tolstoy; "Yapacak çok işim var. İki şahin eğitmem gerekiyor. Ve iki kartal. İki tavşanı sakinleştirmek ve yılanı eğitmek… Eşeği motive etmek ve aslanı evcilleştirmek." diye cevap verir...

"Ama senin etrafında hiç hayvan göremiyoruz! Bunlar neredeler?" diye ikinci bir soru gelir. Buna cevabı da şöyle olur:

"Onlar içimizde yaşayan hayvanlardır. İki şahin gördükleri her şeye saldırıyorlar. İyi-kötü, faydalı-zararlı onlara ayırt etmeyi öğretmeliyim. Çünkü onlar benim gözlerim!

İki kartal dokundukları her şeyi mahvediyor, yaralıyor, parçalıyor. Onlara hizmet etmeyi ve zarar vermeden yardım etmeyi öğretmeliyim. Çünkü onlar benim ellerim.

Tavşanlar; her zaman korkarlar, kaçarlar ve saklanırlar. Onları sakinleştirip, zor durumlarla başa çıkmayı öğretmeliyim. Beladan kaçmayı değil. Çünkü onlar benim ayaklarım.

En zor kısmı ise yılanı izlemek.

Sıkı bir kafeste, güvenli bir şekilde kilitli olsa da her zaman saldırmaya, sokmaya, yakın olan herkesi zehirlemeye hazır. Bu yüzden onu takip edip, disiplinli olmalıyım. Çünkü bu benim dilim.

Eşek; herkesin bildiği gibi çok inatçı, sonsuza kadar yorgun ve işini yapmak istemiyor. Bu yüzden ona şükretmeyi ve akışta kalmayı öğretmeliyim. Çünkü bu benim vücudum!

Ve sonunda kral olmak ve herkese emretmek isteyen bir aslanı evcilleştirmek istiyorum. Gururlu, kibirli ve dünyanın kendi etrafında dönmesini istiyor. O aslanı terbiye etmeliyim. Çünkü bu benim egom!.. Gördüğünüz gibi yapacak çok işim var."

Evet işte Lev Nikolevic Tolstoy...

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları