Hor görme garibi kim bilir ne derdi var

Bitkiler her ne kadar pasif gibi görünse de, uzun yıllar boyunca araştırmalar bitkilerin sinir sisteminin sahip olmadığı ve bu nedenle bitkilerin hissetmediği sonucuna varsa da, aslında durum böyle değil. Hepimiz dokunulduğunda küstüğü söylenen ve içe kıvrılan mimoza yapraklarını, aydınlık ortamlarda açılıp karanlıkta kapanan çiçekleri, ezan vakti açan ezan çiçeğini görmüşüzdür. Aslında bunlar düşünüldüğü gibi basit tepkiler değildir. Son zamanlarda yapılan birçok araştırma gösterdi ki, bitkiler hayvanların ve hatta insanlarınkine çok benzer bazı duyulara sahip. İnsan diline benzemese de kendilerine ait bir haberleşme dilleri var. Bitkiler konuşmaları, müziği ve tehlikeli durumları hissediyor, vücutlarını koordine ediyor, onlara kendi dillerince cevap veriyor. Kuzey Avustralya Üniversitesi''nden bir grup biyolog tarafından bir araştırma yapılıyor. Bitkiler böcek antenlerinin akustik özelliklerini inceleyen hassas bir alet tarafından dinleniyor ve tıkırtı sesleriyle birbirleriyle iletişim kurdukları gözlemleniyor. Suya batırılmış mısır kökleri 220 hertz frekansında bir ses çıkarıyor ve bilim insanları aynı frekansta ses çıkardığında bitki kökleri ses kaynağı yönünde büyümeye başlıyor.

Akasya ağaçları, yapraklarıyla beslenen zürafalar geldiği zaman kendilerini korumak için etilen gazı üretiyorlar. Bu gaz, rüzgârla diğer akasyalara ulaşıyor. 5-10 dakika içinde tüm akasya ağaçlarına ulaşan uyarı sayesinde ağaçlar tannen salgılamaya başlıyor. Tannen yaprakları acılaştırıyor. Böylece akasya ağaçlarının yaprakları zürafalara artık lezzetli gelmiyorlar. Tabii evrimsel gelişimde zürafalar da buna karşı rüzgârın ters yönündeki acı olmayan yaprakları yemeye başlıyorlar. Wisconsin-Madison Üniversitesi''nde 2018''te yapılan bir çalışmada, bitkilerin zarar gördüklerinde sinir sistemine benzer bir tepki gösterdikleri belirtiliyor. Bitkilerin, bir tırtıl yaprağını ısırdığında, insanların ağrı hissi yaşadıklarında salgıladıkları glutamatı salgıladıkları gözlemleniyor. Sonrasında bitki, kalsiyum salınımı yaparak tırtıla karşı toksik olabilecek savunma hormonlarını serbest bırakıyor. Kısacası bitkiler acı ve ağrı hissediyorlar ve son derece zekiler. Avcılara karşı korunmak adına kendilerini nasıl düzenleyebileceklerini biliyorlar.

 

Peter Tompkins''in Bitkilerin Gizli Yaşamı, Daniel Chamovitz''in Bitkilerin Bildikleri ve Hermann Hesse''in Ağaçlar adlı kitaplarına göre bitkiler aslında tüm canlılarla iletişim kurma açısından inanılmaz bir hassasiyete sahipler. Dalından koparılan bir yaprak ölmesi beklenirken kendisine güzel sözler söylendiğinde uzun süre canlı kalabiliyor. Acıyı, sevgiyi, sevinci hissedebiliyor. Kendisine kötü davranıldığını hisseden bir bitki üzüntüsünden intihar edebiliyor. İnsanların düşüncelerini okuyabiliyor, kötülükleri hafızasına kaydedebiliyor. Diğer bitkilerle iletişim kurabiliyor hatta yanındaki bir bitki susuz kalırsa kendi suyunu onunla paylaşabiliyor.

Peki bunlardan nasıl bu kadar eminiz? Cleve Backster''in keşfettiği ve isimlendirdiği Backster Etkisi sayesinde!.. Backster etkisi parapsikolojide bitkisel algılamayı ya da bitkilerdeki psişik algılamayı ifade eden bir terim. Bu alanda ilk incelemeleri gerçekleştiren ve bitkilerin de belli ölçülerde paranormal bir duyarlılığa sahip olduğu varsayımını ilk ortaya atan Cleve Backster''a ithafen bitkisel duyarlılık tepkileri onun adıyla adlandırılıyor.

Amerika''nın tanınmış yalan makinesi uzmanı Cleve Backster, 1966 yılında güvenlik görevlilerine yalan makinesi (poligraf aygıtı) hakkında bir eğitim veriyor. Eğitim sonrası okulda geçirdiği gecelerden birinde yıllardır bildiklerimizi yalanlayacak bir deneye girişiyor. Aslında başta tamamen eğlence için giriştiği ve kendi kendiyle alay ettiği bu deney, ilginç sonuçlar veriyor. Yalan makinesinin elektrotlarını kocaman yapraklı tropikal bitkisinin üzerine yerleştiriyor. Yalan makinesi çeşitli korku, sevinç, şaşkınlık gibi durumların elektriksel değişimlerini ölçüyor. Belki ''bitkilerin de duygu durumlarını ölçer'' diye düşünüyor. Alacağı sonucu hiç tahmin etmiyor, hatta bir sonuç alacağına bile inanmıyor.

Backster bitkiyi suladığında galvanometrede yukarıya doğru bir hareket beklese de zikzaklar aşağıya doğru oluyor. Yaprağı sıcak kahveye soktuğunda da beklediği tepkiyi görmüyor. Her şey kibriti alıp bitkiyi yakmayı düşündüğünde değişiyor; galvanometrenin ibresi tavan yapıyor! Bu durum bitkinin Backster''in düşüncelerini okuduğunu gösteriyor. Bu deneyden sonra yepyeni bir dönem açılıyor.

Deneyler, araştırmalar birbirini kovalıyor ve bitkilerin kilometrelerce ötede olunsa bile yaşanan sevinç ve üzüntüleri hissettiği anlaşılıyor. Hatta korkudan baygınlık bile geçirdiği kanıtlanıyor. Nasıl mı? Seradaki binlerce bitki, içeri bir botanikçinin gelmesiyle baygınlık geçirdiğinde. Beckster, bu botanikçinin bitkileri kurutarak ölçümler yaptığını ise sonradan öğreniyor…

Beckster''in sonraki deneyinde 6 yardımcıya aynı gece aynı saatlerde yapılacak deney için görevler veriliyor. Görevlerden biri gece yarısı gelip laboratuvardaki bitkilerden birini söküp parçalamak. Ertesi gün bir önceki gece bitkiyi parçalayan kişi içeri girdiğinde galvanometrelerin ibreleri yine zirveye vuruyor. Backster bunu "bitkilerin çılgınlar gibi bağırması" olarak adlandırıyor. Bu deney bize çok önemli bir bilgiyi veriyor; bitkiler acıyı hissetmenin yanı sıra olanları hatırlıyor da! Deney akıllara şu soruyu getiriyor; suç veya cinayet işlenen alandaki bitkileri şahit tutabilir miyiz? Bu yüzden Amerika''daki bazı adli vakalarda bitkilerin hafızasına başvuruluyor.

Cleve Backster''in deneyinden sonra çalışmaları, Journal of Parapsychology''nin 1968 kış sayısında yayınlanıyor. Medical World News Dergisi 21 Mart 1969 sayısında Backster''in deneyinden övgüyle söz ediyor ve bu deneyin tamamen bilimsel olduğunu ifade ediyor. Fakat günümüzde bilim insanlarının bir kısmı bu deneyin tamamen safsata, bir kısmıysa bilimsel deney olduğunu savunuyor.

Biz onların hissetmediğini, acı duymadığını, tepki vermediğini, savunmaya geçmediğini, yaptığımız kötülükleri hatırlamadığını düşünüyoruz fakat ne kadar yanıldığımızı kanıtlayan araştırmaların yanı sıra zaman içinde de haksız çıkacağız. Bir türlü korunamayan doğa acı duyacak, ağlayacak, katillerini tanıyacak, yaşanmışlıkları kaydedecek ve bizim sağlayamadığımız adaleti onlar sağlayarak karşılığını verecek. Çünkü dünyanın herhangi bir yerinde acı çeken herhangi bir bitkinin acısını, emin olun ki diğer bitkiler de duyuyor. Bu acıyı çok yakın zamanda biz de hissedeceğiz.

Mistik Olay (The Happening) filmini izleyenler hatırlayacaktır; Central Park''ta patlak veren bir olayı, doğal afetlerin arttığı bir coğrafyayı ve dünyanın sonunun yaklaştığını hissettiren bir zamanı anlatıyordu. İnsanlar kaynağı bilinmeyen bir saldırı altındayken ya intihar ediyor ya da diğer insanlara saldırıyordu. Filmde tehlikenin geldiğini gösteren bitkiler oluyordu. Çiçekler insanlara karşı reaksiyon gösterip toksin salgılıyorlardı. En sonunda bitkilerin doğayı ve tüm dünyayı korumak için birbirleriyle haberleşerek insanların akli dengesini bozan bir gaz salgıladıkları ortaya çıkıyordu. Duruma bakılırsa; tüm dünyayı ve tabiatı biz koruyamıyoruz. En azından bitkiler, ''kendilerini korusun'' diye bu efsanevi olayın gerçekleşmesine yol açacak.

 

 

 

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları