Aptallığın teorisi için can verdi!..

Dietrich Bonhoeffer, Nazizm''e karşı durmuş Alman Lüteryan bir din adamıdır. Bonhoeffer 4 Şubat 1906 tarihinde Alman İmparatorluğu''nun Breslau kentinde doğdu, 9 Nisan 1945 günü de Nazi Almanyası''ndaki Flossenbürg Toplama Kampı''nda hayata veda etti.

Dietrich Bonhoeffer, 1933''te Nazilerin iktidara geldiği ilk günlerden başlayarak rejime, özellikle de antisemitizme karşı çıktı. Londra''da iki küçük Alman cemaatinin papazlığını yaptığı 1933-1935 yılları arasındaki 18 ay dışında, Nazi rejimine karşı Alman Protestan direnişinin odağı olan Bekennende Kirche (BK)''nin sözcülüğünü yürüttü.

İtiraf Kilisesi anlamına gelen Bekennende Kirche (BK), Alman Evanjelik Kilisesi''nin öğretimini ve örgütlenmesini Nasyonal Sosyalizm ile uyumlu hale getirme girişimlerine karşı Evanjelik Hristiyanların muhalefet hareketiydi.

1939''da Amerika Birleşik Devletleri (ABD)''ye sığınmayı düşündü. Ancak New York kentinde 15 gün kaldıktan sonra geri döndü. Amerikalı ilahiyatçı Reinhold Niebuhr''a yazdığı bir mektupta; "Bu dönemin güçlüklerini halkımla paylaşmazsam, savaştan sonra Almanya''da Hristiyan yaşamının yeniden kuruluşuna katılma hakkını yitiririm" diyerek, ABD''de niye kalmadığını açıklıyordu. 5 Nisan 1943''te döndüğü Almanya''da tutuklandı ve Berlin''de hapsedildi.

Hitler''e karşı 20 Temmuz 1944''te düzenlenen suikastın başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından, Bonhoeffer''in suikastçılarla yakın ilişkide olduğunu kanıtlayan belgelerin ortaya çıkarılması üzerine soruşturma genişletildi. Sonunda ortaya çıkan bilgi ve belgelerle Bonhoeffer''in idam edilmesine karar verildi.

Almanya İkinci Dünya Savaşı sürecinde tarihinin en karanlık döneminden geçiyordu. Masum insanların dükkanları taşlanıyor, kadınlar ve çocuklar zalimce sokak ortasında aşağılanıyordu

Genç bir teolog olan Dietrich Bonhoeffer, bu zalimliğe açık açık itiraz ediyordu. Hapisteyken bu konu üzerine uzun uzun düşündü. "Sayısız filozof, şair, fikir adamı ve bilim adamı çıkaran Alman kültürü, nasıl olur da organize kötülüğün, zalimliğin, korkaklığın, cehaletin ve suçun merkezi haline gelmişti?"

Sonunda Bonhoeffer sorusunun cevabını bulmuştu: "Sorunun kökeninde kötülük değil, aptallık yatıyor" dedi. Hapisteyken yazdığı mektuplarda "Aptallığın yarattığı kötülüğün, diğer tüm kötülüklerden daha tehlikeli olduğunun" farkına vardığını söylüyordu.

"Kötülüğü protesto edebilirsiniz, elinizdeki bilgi ve belgelerle kötülükle mücadele etmeniz mümkün.

Fakat "organize olmuş ahmaklar sürüsüne karşı yapabileceğiniz hiçbir şey yok!

Ne protestolar ne zorlama onları etkilemiyordu. Mantıklı gerekçeler sunduğunuzda da, önce reddediyorlar, reddedemeyecek hale geldiklerinde ise gerçeği önemsizleştiriyorlar.

Aptal insanlar hallerinden memnundur ve saldırıya da hazır haldedirler. Saldırıya geçtiklerinde kötü insanlardan çok daha tehlikeli olurlar..."

Bonhoeffer, aptallıkla mücadele edebilmek için önce onun doğasını anlamaya çalıştı: Aptallık bir zekâ problemi değil ahlaki bir problemdi. İlginçtir, entellektüel birikimi olduğu halde aptal olan insanlar vardı.

İlk etapta "aptallığın doğuştan gelen bir maraz" olduğu düşünülür, fakat bu da yanlıştı.

İnsanlar belli şartlar altında aptallaşıyorlardı. Daha doğrusu, başkalarının kendilerini aptallaştırmasına izin veriyorlardı.

Yalnız insanlarda bu maraz daha az görülüyordu. Buradan yola çıkarak aptallığın; psikolojik değil, sosyolojik bir sorun olduğu sonucuna vardı. Güçlerin birisinde toplanması arzusu politik ve aşırı dini hareketlerde çok sık rastlanırdı. Aptallık hastalığının bulaştığı yerler böylesi gruplardı.

Ahmaklar ve diktatörler arasındaki muazzam yaklaşım, ikisini de birbirine ihtiyaç duyar hale getiriyordu. İnsanların ahlaki ve entelektüel birikimleri bir anda yok olmuyordu. Diktatör gücünü arttırdıkça, aptallar, o gücün büyüsüne kapılıyor ve bağımsız düşünme yetisini kaybediyordu.

Aptallar, gözlerine sokulan tüm gerçekleri inatla reddediyorlardı. Aptallarla konuştuğunuzda bir insanla değil, sloganlarla konuşmaya ayarlanmış bir robotla konuştuğunuz hissiyatına kapılıyordunuz.

Adeta büyülenmiş gibiydiler... Değil kötülük yaptıklarını, ne yaptıklarını bile bilmiyorlardı.

Aptalları bu sürekli gördükleri uykudan uyandırmanın tek yolu "bağımsız ve özgür olmalarını" sağlamaktı.

9 Nisan 1945 günü sabaha karşı, bu fikirleri savunan Bonhoeffer''i bir toplama kampının darağacına asarak öldürdüler...

Dolayısı ile "politik ve dini hareketlerde rastlanılan, lidere, ya da diktatöre vecd halinde tapınma aşaması ile" döngü tamamlanmıştı. "Kötülük yaptıklarının da ayırdına varamadan, liderlerinin emrinde, onların istekleri sorgusuz ve vicdan muhasebesi yapmaksızın" yerine getirilmişti.

Bu toplumsal aura diktatörlerin varoluş ortamıydı. Bonhoeffer, toplama kampında asılmadan hemen önce gardiyana; "Yaptığımız her şeyden sorumluyuz!" demişti.

Nitekim; "Nazizmin kurucuları Hitler ve Goebels" yenilgi sonrası intihar edecekler, cesetleri yakılıp külleri bir nehirde yokluğun karanlığına dökülecekti. Bonhoeffer ise, doğruluğu tarih boyunca defalarca kanıtlanan teoremi ile anılıp yüceltilerek saygıyla anılmaya devam edilecekti.

 

 

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yazarın Diğer Yazıları